20 Ekim 2007 Cumartesi

KOKULU ADA CUNDA

Çağlar boyu farklı adlarla anıldı Cunda Adası.
Nesos antik kentinin burada olması nedeniyle Nesos diye bilinirdi Antik Çağ'da. Aynı çağda, bölgedeki tüm adalara Hekatos Adaları da denirdi. Hekatos, Nesos kentinin baş tanrısı Apollon'un takma adıydı. Kaptan-ı Derya Pîrî Reis'in 1513'te tamamladığı ünlü 'Kitab-ı Bahriye' adlı eserinde 'Yunda' olarak geçer adanın ismi. Bilinenin aksine 1924 yılına kadar ada nüfusunun neredeyse tamamını oluşturan Rumlar adaya Cunda demezlerdi. Onlar için adanın adı 'Kokulu Ada' anlamına gelen 'Moshinos'tu. Sadece Osmanlı kayıtlarında rastlanır Cunda adına. Günümüzdeki adı ise 'Alibey Adası'dır.
Sokaklar eski Rum evleriyle dolu.

Gezinti sonrası Taşkahve'de
Adı ne olursa olsun ne kadar değişirse değişsin Cunda'da değişmeyen şeyler vardır. Taş döşeli dar sokakları ve yüzyıllık neo-klasik stildeki taş evleri değişmeyenlerin başında gelir. Bu evlerin renklerini ve detaylarını izlerken geçmişteki insanların yaşama bakışlarındaki estetiği çok daha iyi anlarsınız. Bu estetiğin günümüzde de sürdüğünü görmek ise insanı keyiflendirir. 1924'teki Mübadele sonucu Yunanistan'a giden Cunda halkının yerine Girit'ten, Midilli'den ve Makedonya'dan gelen Türkler yerleşmiş. Gelenler yabancı olmadıkları ada kültürü nedeniyle bölgeye kolay adapte olmuşlar. 1924'te kesintiye uğrayan günlük yaşamın aynı kalitede devam etmesinin nedeni de olsa olsa budur.Evlerin kapı tokmaklarındaki kadın başlarını, el motiflerini, balkonlarındaki demir işlerini, alınlıklarındaki süslemeleri ve taşıyıcılarındaki kadın figürlerini izleyerek adanın sokaklarını dolaşırken, kapı önlerinde oturan ya da bir pencereden sokağı izleyen adalıların sohbetleri size eşlik eder. Onlardan adanın tarihini ve hikayelerini dinleyebilirsiniz. Sahildeki 'Taşkahve', adanın simge yapısıdır. İhtişamlı mimarisi, ferah iç mekanı ve pencerelerindeki vitraylarıyla insanı yüz yıl öncesine götürür. Sadece 'Taşkahve' bile Cunda Adası'nın zengin geçmişini yansıtmaya yeterlidir. Ada sokaklarındaki gezinti sonrası, sahili gezmeden önce mola vermek ve bir yorgunluk kahvesi içmek için 'Taşkahve' en uygun mekandır.

Âşıkların mekanı
Gül kurusu rengiyle, adadaki hemen hemen bütün evlerin temel yapı malzemesi sarmısak taşıdır. Gün batımlarında rengi iyice ortaya çıkan sarmısak taşının kaynağı ise Ayvalık'ın Sarımsak bölgesidir. Binlerce yıl öncesinin lav akıntılarının oluşturduğu sarmısak taşı bugün Cunda'nın evlerinde şekilleniyor. Cunda'nın evleri ve sokakları dışında gezilip görülecek yerlerinin başında Taksiyarhis Kilisesi gelir. 1873 yılında inşa edilmiş olan kilise büyük ölçüde ayakta kalmayı başarmış. Kilisenin bahçesindeki evlerinde yaşayan aile hem kilisenin bakımıyla ilgileniyor hem de gelen ziyaretçilere yapıyı gezdiriyorlar. Özellikle içerisi oldukça görkemli olan Taksiyarhis Kilisesi'nin duvarlarındaki fresklerin üzerlerini ise âşıkların kalpli, oklu isimleri kaplamış. Oysa, Cunda'da âşıklar için bir mekan var. 'Âşıklar Tepesi' adı verilen nokta ada manzarasının ve denizin en güzel izlenebildiği yer. Bir kilise yıkıntısının bulunduğu 'Âşıklar Tepesi' özellikle dolunaylı gecelerde âşıkların ya da âşık olmak isteyenlerin istediği romantik ortamı fazlasıyla sağlıyor.Bölgenin geçmişte Hıristiyanlar için dinsel bir merkez olduğunu anlamak hiç zor değil. Ayvalık ve Cunda sınırları içinde bulunan elli civarındaki kilise ve manastır kalıntısı bu durumun en önemli göstergesi. Cunda çevresindeki adaların siluetini oluşturan ve uzaktan bakıldığında hemen fark edilen manastırların bugün hepsi terkedilmiş durumda. Cunda Adası'nın arka tarafında bulunan Patriçia köyünün yakınındaki 'Ayios Dimitrios Ta Selina Manastırı' bölgedeki diğer manastırlar arasında en görkemli olanı. 1771 yılında inşa edildiği düşünülen manastırın bir diğer adı da 'Ayışığı Manastırı'. Ancak mutlaka görülmesi gereken manastıra ulaşmak çok kolay değil. Cunda merkezinden Patriçia köyüne sadece özel arabayla ya da taksiyle gidilebiliyor. Köyden de yaklaşık bir saat süren yürüyüşle manastıra ulaşıyorsunuz. Tabii bir saatlik gidişin, bir saatlik dönüşünü de hesaba katmak gerekir. Ne var ki tamamen zeytin ağaçlarıyla kaplı yürüyüş parkurunda vaktin nasıl geçtiğini fark etmiyorsunuz.


Papalina diye bir balık
'Adalar Şehri' olarak anılan Ayvalık'taki 22 adadan sadece Cunda adasında yerleşim var. Diğer adalarda ise tek başına bir manastır kalıntısı veya tek tük balıkçı barınakları dışında yerleşim bulunmaz. Her ne kadar yazının başından beri 'ada' diyorsak da Cunda'ya karayoluyla da ulaşılabiliyor. 1964 yılında yapılan bir köprü adayı anakaraya bağlamış. Ancak bu bağlantı Cunda'nın ada olma özelliklerini kaybettirmemiş. Özellikle yağmurlu günlerde ya da akşam üstlerinde Cunda'nın dar sokaklarında dolaşırken adalara mahsus o hüznü ve terkedilmişlik duygusunu fazlasıyla hissedersiniz. Ancak bu duygular güneşle birlikte yerini neşeye ve çoşkuya bırakır. Cunda'nın geceleri de insana başka duygular yaşatır. Kıyı boyunca sıralanan restoranlarda, tadına doyulmaz zeytinyağlıların ve deniz ürünlerinin süslediği masalarda gece boyunca süren sohbetler adanın bir başka rengidir. Özellikle Girit'ten göçenlerin radika, ısırgan, deniz börülcesi gibi çeşitli otlardan yaptığı mezeler ada sofralarının simgesi gibidir. Ahtapot, kalamar, karides gibi deniz ürünleri de buradaki restoranların kendi yöntemleriyle hazırlanır. Bütün bu yiyeceklerin içinde 'papalina' balığı ise sadece Cunda'da çıkar ve buraya özgüdür.

Hiç yorum yok: